İçindekiler
GİB’in yayımladığı 483 No’lu Vergi Usul Kanunu tebliği e-fatura ve e-arşiv nedir konularını tekrar gündeme getirdi. Konuyla ilgili pek çok şey yazılıp çiziliyor; ancak teknik bir konu olduğundan ve duruma açıklama getiren uzmanlar, uzmanlıkları gereği, teknik jargonla açıklama yaptığından ötürü konunun iç yüzünü ve uygulamanın ardındaki amaçları anlamak zorlaşıyor. Tebliğin getirdiği uygulamalar, yaptırımlar ve yükümlülüklerle ilgili zaten bir yazımız bulunuyor. İsterseniz buraya tıklayarak 483 No’lu tebliğle ilgili sıkça sorulan sorular sayfamıza ulaşabilirsiniz. Bu yazımızın devamındaysa:
- E-fatura ve e-arşiv kısaca nedir?
- E-fatura ve e-arşive geçişler neden zorunlu hâle getiriliyor?
- E-fatura ve e-arşive geçiş aşamaları nasıl gelişti?
- Kart kullanımının teşvik edilmesi ve denetimin sıkılaşması süreçleri
- E-fatura kimlere kesilir?
- E-fatura ve e-arşiv arasında ne fark vardır?
- E-fatura mükellefi nedir? E-fatura mükellefi kimlerdir?
konularına kısaca değineceğiz.
E-fatura ve e-arşiv kısaca nedir?
E-fatura ve e-arşiv kısaca nedir? Önce bununla başlayalım. E-fatura ve e-arşiv, en kısa tanımıyla, elektronik ortamda hazırlanmış ve alıcısına gönderilmiş olan fatura cinsidir. Elektronik ortamda oluşturulup yine elektronik ortamda gönderilmesi dışında kâğıt faturadan herhangi bir farkı yoktur. Geçerliliği, gönderileceği durumlar gibi her türlü niteliği bakımından kâğıt faturalarla aynıdır.
E-fatura ve e-arşive geçişler neden zorunlu hâle getiriliyor?
Ülkemizdeki pek çok prosedür ve sürecin yıllardır kördüğüm olduğu, kimlik yeniletmek veya su tesisatı aboneliği açtırmak için bile günlerce uğraşıldığı ve tomarlarca belge toparlanıp oradan oraya koşulduğu bilinen bir gerçek. Yıllardır vatandaş için kolaylaştırılmayan veya kolaylaştırılamayan bu süreçlerin çoğu, internet, cep telefonu gibi teknolojilerin hayatımıza girmesiyle bir nebze olsun kolaylaştı. İşte e-fatura ve e-arşiv de bu yolda atılan adımlardan biri. Buradaki ince ayrıntı; e-fatura ve e-arşive geçişin süreçleri, vatandaştan çok devlet için kolaylaştıracak olması.
Yeni nesiller pek hatırlamaz; fakat bizim küçüklüğümüzde “Fiş almazsak kaça olur?” şeklinde bir pazarlık kozu vardı. Müşterinin fişi almaması, satıcı açısından o satışın kayıt dışı olabileceği anlamına geliyordu. Satış kayıt dışı olduğundaysa satıcı, o satış için vergi ödeme zorunluluğundan kurtuluyordu. Bu da, K.D.V’nin %18 olduğunu da hesaba katarsanız, pazarlık stresine girmeden %10 – 15 arası bir indirim alabileceğiniz anlamına geliyordu. Ancak günümüzde büyük orandaki satıcıların için bu durum olanaksız ya da çok riskli hâle geldi. Bunun da nedeni, teknolojinin sağladığı olanaklar sayesinde vergi mükelleflerini denetlemenin çok kolaylaşmış olması. İşte e-fatura ve e-arşive geçiş de bu denetimi sıkılaştırmanın ve kolaylaştırmanın adımlarından biri.
E-fatura ve e-arşive geçiş aşamaları nasıl gelişti?
Türkiye, vergi denetiminde başarısız sayılabilecek, kayıt dışı ekonominin oldukça büyük paya sahip olduğu ülkelerden biri. Ancak Batı dünyasıyla kıyaslandığında, kredi kartı kullanımını çok hızlı benimsemiş ülkelerden de biri.
Devlet, buradaki fırsatı görerek, mevcut durumu değerlendirdi ve Yeni Nesil Ödeme Kaydedici Cihaz, denen bir ÖKC sınıfını zorunlu kıldı. E-arşiv ve e-faturaya kadar uzanan bu süreçte ilk adım olarak, kredi kartı ödemelerinin alınmasında kullanılan EFT POS ya da halk arasındaki adıyla POS cihazı ve yazar kasa özelliğini bir arada barındıran cihazların kullanımını kademe kademe zorunlu oldu.
Kredi kartıyla yapılan satışlar üzerinden vergi denetimi yapılması kolaydı. Sürecin her adımı elektronik ortamda kaydedilerek ilerlediğinden ve tüm süreçler bankaların sistemleri tarafından kayıt altına alındığından ötürü dijital ortamdaki denetim mekanizmaları milyonlarca işlemi çok kısa sürelerde, hatasız ve ayrıntıları gözden kaçırmadan incelebiliyordu. Yazar kasa POS cihazlarının kullanımıyla bu süreç daha da sıkı hâle geldi. Bu yeni nesil yazar kasa POS cihazları, kredi kartıyla yapılan bir satışın ardından anında fişini keserek satışı kayıt altına almış, yani vergilendirmiş oluyordu.
Kart kullanımının teşvik edilmesi ve denetimin sıkılaşması süreçleri
Belki çoğunuz hatırlamayacaktır; ancak bir dönem, ATM kartlarının tek yapabildiği bankamatikten para çekmenizi sağlamaktı. Bugün olduğu gibi, kredi kartına benzer şekilde, anında ödeme yapılamıyordu. Yine teknolojinin gelişmesi ve ATM kartlarının bu beceriye kavuşmasıyla birlikte, devlet açısından bakıldığında yeni bir fırsat doğdu.
BKM kısaltmasını mutlaka duymuşsunuzdur. Beşiktaş Kültür Merkezinden bahsetmiyoruz. Bankalararası Kart Merkezinden bahsediyoruz. Bir dönem bu kurum, Okan Bayülgen gibi ünlü sanatçıların oynadığı reklamlar yayımlayarak ATM kartı kullanımını teşvik etmekte rol oynadı.
ATM kartı, kullanıcının borçlanması açısından kredi kartı gibi değil. Kredi kartı kullandığınızda önce bankaya borçlanır ardından, belirlenen bir süre sonrasında, bu borcu ödersiniz. ATM kartıyla ödeme yaptığınızdaysa ödeme gerçek zamanlı olarak mevcut bakiyenizden düşülür. Ancak ödemelerin kayıt süreçleri açısından kredi kartıyla ATM kartları aynıdır. İkisi de POS cihazından işlem görür; satışın kaydı anında alınır ve GİB’in bu kayıtları tuttuğu veri tabanına gönderilir.
Kendi kurum vizyonunu: “Bankalararası Kart Merkezi’nin vizyonu, nakitsiz ödemelerde geleceğin deneyimini yaşatmaktır.“ şeklinde açıklayan BKM; çalınma riski olmaması, ödeme kolaylığı olması, hatta kişinin üzerinde kâğıt ve metal para taşımayacak olması gibi avantajları ön plana çıkararak nakit para yerine ATM kartıyla ödeme yapma alışkanlığını teşvik edip, devlet açısından vergi denetimini daha da kolaylaştırmış oldu. Halkımız zaten kredi kartı kullanımını çok hızlı benimsemişti. ATM kartlarını anlık ödeme için kullanmayanlar veya böyle bir özellik olduğunu bilmeyenler de bu teşvikler sayesinde bu yöntemi benimseyince bu tür alışverişlerin denetlenebilme oranı ciddi biçimde artmış oldu.
Uzmanların çoğu, sürecin geçmişini, bugüne kadarki aşamalarını bilmekte ve bunları göz önüne alarak ileriki yıllara dair öngörülerde bulunmaktadır. Vergi denetimi; bir devletin mali istikrarını korumanın temel öğelerinden biri olduğundan ve süreçleri teknolojiye dayandırmak “kayıt dışı” riskini azalttığından dolayı çoğunluk, yıllar içinde yayımlanan tebliğ ve yapılan düzenlemelerle giderek daha fazla işletme ve kurumun e-arşiv, e-fatura mükellefi hâline dönüştürüleceği yorumunu yapmaktadır.
Türk Telekom, EnerjiSA, İgdaş gibi ticaret hacmi en yüksek kurumsal şirketlerle başlayan bu sürece, aşama aşama, ticaret hacmi ve cirosu daha düşük şirketler ve sonunda bireysel işletmeler; hatta tekil tüccarlara kadar tüm vergi mükelleflerin dâhil edileceği yorumları yapılmaktadır.
GİB açısından ideal durum, tüm şirket ve tüccarların bu sisteme dâhil olmasıdır. Böylece örneğin; bir ham maddeyi kaynağından çıkarıldığı andan, ürün hâlinde son kullanıcıya ulaştığı ana kadar takip etmek ve tüm el değişimi ve para alışverişleri sırasındaki süreçleri vergilendirmek ve denetlemek otomatik ve çok kolay hâle gelebilecektir. Ancak piyasanın ve gerçek yaşamın bazı gerçekleri vardır. Bu sisteme geçişin belirli bir maliyeti vardır. Tek seferde ve anında bu sisteme geçmenin; şirketler, işletmeler, tüccarlar gibi tüm vergi mükellefleri üzerinde; dolayısıyla da ülke ekonomisi üzerinde yaratacağı baskı büyüktür. İşte bu nedenle değişim süreci aşama aşama yürütülmektedir.
E-fatura kimlere kesilir?
E-fatura ve e-arşivde, isimlendirme hatasından ortaya çıkan bir kafa karışıklığı bulunuyor.
İsimlerin yaptığı çağrışımlardan ötürü kullanıcılar neyin ne olduğunu sıkça karıştırıyor. E-fatura, belirli bir ücret karşılığında mal veya hizmet alan müşterilere kesilir. Tüm niteliklerinde olduğu gibi, e-faturanın kimlere kesileceği de kâğıt faturayla aynıdır.
E-fatura ve e-arşiv arasında ne fark vardır?
E-faturanın ve e-arşivin, son kullanıcı, yani bireysel müşteri açısından hiçbir farkı yoktur. Fark, belgeyi kimin kime gönderdiğinde ortaya çıkar. Hangi işletme veya kurumların e-fatura, hangi işletme veya kurumlarınsa e-arşiv fatura keseceği GİB tarafından yayımlanan tebliğler ve yönetmelikler e göre belirlenir.
E-faturanın ve e-arşivin arasındaki, işletme açısından en büyük fark, en kısa anlatımıyla; e-arşivin ya da e-arşiv faturanın, son kullanıcılara yani şahıslara veya e-fatura mükellefi olmayan şirketlere kesilmesidir. E-fatura ise bu nitelemenin dışında kalan kullanıcılar için geçerlidir ve fatura kesildiği anda, gerçek zamanlı olarak GİB’in veri tabanına gönderilir.
E-faturanın işletme veya kurumlardan tarafından kişilere; e-arşivinse işletme veya kurumlar tarafından başka işletme veya kurumlara kesilmesindedir.
E-fatura mükellefi nedir? E-fatura mükellefi kimlerdir?
Mükellef; “yükümlü” demektir. Ekonomi terimi olarak da “Vergi vermekle yükümlü olan kimse veya kuruluş”u ifade eder. Siz, bir şirketten mal veya hizmet aldığınızda şirket, o satıştan elde ettiği gelir üzerinden vergi ödemekle “mükelleftir”.
E-arşiv ve e-fatura mükelleflerinin kimler olduğu, temel olarak Vergi Usul Kanununda, ayrıntılarsa GİB’in yayımladığı tebliğlerde belirtilmektedir. Bu tebliğlerin sonuncusu 483 No’lu Vergi Usul Kanunu tebliğidir.
Buraya tıklayarak 483 No’lu tebliğle ilgili sıkça sorulan sorular sayfamıza ulaşabilirsiniz.